Octave'ı getiren üç sandık yüklü at arabası sokağın başında
durdu. Kasım ayının karanlık öğleden sonrasında havanın soğuk
olmasına aldırmayan genç adam camlardan birini açıp dışarı
baktı. Đç içe geçmiş sokaklarda insanların kaynadığı bu
kalabalık mahallede birden kararan güne şaşırmıştı. Depreşen
atlarına söven arabacılar, kaldırımlarda birbirine çarparak
geçen insanlar, mağazalardan akan tezgahtar ve müşteriler onu
şaşırtıyordu; çünkü her ne kadar Paris'in daha temiz olmasını umuyorsa da bu koşuşturmacayı beklemiyor, buranın gözüpek
adamların iştahına açık bir kent olduğunu duyumsuyordu.
Arabacı eğilerek sordu: - Choiseul Geçidi mi demiştiniz?
- Hayır; Choiseul Sokağı... Yeni bir ev olduğunu sanıyorum. Araba hemen yandaki sokağı dönünce ev baştan ikinci konumdaydı: Dört katlı büyük apartmanın taş duvarları komşu evlerin yosunlaşmış duvarları yanında pek kararmamış sayılmazdı. Kaldırıma inen Octave evi, aşağıdaki ipekçi dükkanından ortadaki giriş katına ve en üstte terasa açılan geri daireye kadar şöyle bir süzdü. Birinci katta küçük kadın başı yontularıyla süslü balkon demirleri, taş üzerine doğrudan yontulmuş pencere doğramaları vardı. Onun altındaki giriş kapısı çok daha süslüydü, iki meleğin tuttuğu kapı numarası gaz lambasıyla aydınlatılmıştı.
Ücretsiz E-Book İndir

0 yorum:
Yorum Gönder